Mehmet EROĞLU
Çok geç olmadan
Değerli okurlar 11. Mahmut “Bize göre, diyordu Müslüman camide Müslüman, Hristiyan kilisede Hristiyan, Yahudi sinagogda Yahudi’dir. İsterim ki, bu kutsal yerlerin dışında tümü nasıl Tanrı huzurunda eşitse, benim güvencem altında da aynı siyasal haklardan sonuna değin yararlanabilsinler”.
Ne güzel değil mi?
Ancak irtica, bağnazlık, zındıktlık ve tutuculuk bu Osmanlı Sultan’ına, tüm Müslümanların Halife’sine karşı çıkmaktan alıkoymuyordu. Zındık zındık lığını, gerici gericiliğini, tutucu tutuculuğunu akıl, izan, zaman, mantık ve bilime karşı sürdürecekti.
Fransa’da ise, aynı günlerde, ‘Temmuz Devrimi’ diye anılan ikinci bir ‘Devrim dalgası’ gelecekti (27, 28, 29 Temmuz 1830).
Kral Charles ‘yeni anayasa’ diye tutturmuştu.
Saint-Cloud Genelgesi’nin 14.maddesine göre, şöyle bir anayasal değişiklik istiyordu (25 Temmuz 1830):
Ancak bazı çıkarcılar kralın sofrasından kalkmayan bazı yalakalar kralın olumsuz işlerini çıkarı için destekleyen halk düşmanları ise şöyle diyorlardı.
« Kral, Devlet’in en yüksek temsilcisidir. Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin komutanıdır. Savaşı ilan edecek de o’dur, barışı imzalayacak olan da o... Ticaret anlaşmalarını imzalayacak da o’dur, kamu yönetimine atanacakları belirlemek de o’na aittir. Yasaların uygulanmasını gözetecek de o’dur Devlet’in güvenliğini sağlayacak da o”.
Bu istekler karşısında, Paris halkı ayaklanacak, üç gün boyunca Kral’ın polisi, jandarması, askeri ve güvenlik güçleriyle çarpışacaktı. 200 polis ve jandarma, 800 kadar da isyancı can verecekti.
Ancak istenen ‘anayasa değişikliği’ geçmeyecek, Kral X. Charles tahttan inecekti.
Yerine, I. Louis-Philip’e (1773-1850), ‘Fransa Kralı’ değil ama ‘Fransızların Kralı’ olarak tahta oturacak ve tarihe ‘Temmuz Monarşisi’ olarak geçen bir ‘Anayasal Monarşi’ yönetimi uygulamaya konulacaktı.
Devlet-Ulus mu Ulus-Devlet mi?
Tüm diplomalı diplomasız yazarlara, üniversitelerin Hoca’larına, politika bilimcilerine, filozoflara; bu konuda görüş bildiren bütün ‘aydınlara’ bir kez daha anımsatmak isterim ki, içinde bulunduğumuz çağda bile henüz ‘Demokrasi’ diye göklere çıkarılan ‘rejim ’in niteliği ‘burjuva’ olmaya devam etmektedir.
Türkiye’de hâlâ ‘laikliğin l’sinden habersiz olup da, profesör, milletvekili, meclis başkanı olanlar vardır. Ve ne yazık ki onlar bu ülkeyi yönetmektedirler.
Bir meclis başkanı düşünün Atatürk’ün savaş zamanında kurduğu Gazi Mecliste başkanlık yapıyor. Ve demeç veriyor. “Anayasadan Laiklik kelimesini çıkaralım” diye.
Bilim yuvalarımız üniversitelerimize öyle boş kafalı Prof.ler doldu ki onların demeçlerini okuyunca insanın aklı duruyor. Bu adam nasıl profesör olmuş diye.
Çanakkale üniversitesinde yardımcı doçent olan birisi "Atatürk zamanında Camiler genel evi yapıldı" diyecek kadar bilgisiz şuursuz ve izansız.
Bir diğer izansız ve şuursuzda diyor ki: Özellikle ince belli bardakta içilen çay direk cehennemlik “Çünkü çay şehvet uyandırır.”
Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Fatih Sultan Mehmet Diyor ki:
İnsanlara “Dinin nedir? Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun? Gibi Allah’ın soracağı soruları sormayın! İnsanlara “Aç mısınız? Bir şeye ihtiyacınız var mıdır? Bir sorunun var mı? Gibi kulun kula soracağı soruları sorun. Diyor yüce sultan. Şimdi bunlar ne yapıyor hep bana hep benim olsun. Ülke ne olursa olsun. Bu ülke bu nemelazımcılıktan bu duruma gelinmedi mi?
Bunları tamam öğreneceğiz ama zaman çok geç olacak.
Onların derdi cumhuriyet rejiminin temelini oymak laikliği yok etmek yandaş ve Candaşlara çıkar sağlamakla meşgul.
Onlara acımaktan başka elimizden bir şey gelmez.
Bu seçimde bari oyunuzu düşünerek kullanın. Ülkemizin birliği ve dirliği için.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.