Nevzat ARSLAN
Ceket düğmelenen öğretmen
Dağ, dere, tepe aşarak 3-4 km. öteki mahalledeki okulumuza her gün soba için elde birer odun taşırdık. Bir başka mahalleden gelen arkadaşlar ise, 5–6 kilometrelik bir yol kat ederlerdi. Cumartesi günleri de öğleye kadar ders görürdük. Tam gün eğitim olduğu için çıkınlarımız da yanımızda olurdu.
Bir de tek öğretmenli okulun, tek salonuna doluşmuş tüm öğrencileri için büyücek beş masa vardı. Her masa bir sınıfa ait olup bizler taburelerimiz ile masanın kenarlarında yerimizi alırdık. Programda “sesli ders” demek, öğretmenle yapılan ders demekti. Öğretmen sesli dersi olan sınıfa anlatırken bitişik masada oturan diğer öğrenciler sessizce ders çalışır ya da öğretmenin verdiği ödevleri yapmaya çalışırdı. En az arka arkaya 2–3 ders olan Tarım-iş dersi de vardı. Bu dersi olan sınıf ise; kazma, kürek, balta ve balyoz ile tarlayı andıran okul bahçesinde temizlik ve düzenleme çalışmaları yapmak için aralıksız birkaç dersliğine işe koyulurdu.
Her sabah okulda bağıra, çağıra heyecanla andımızı okurduk. Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşının, İstiklal Marşının, Cumhuriyetin değerini bilen bir neslin evlatlarıyız biz. Milli Bayramlar özlemle beklenirdi. Kestirmeden, göstermelik kutlanmazdı bayramlar. Büyüklerimiz de bayramlara gelmek için can atarlar heyecan duyarlardı.
Bir 23 Nisan kutlamasında, biz öğrencilerin oynadığı piyes sonrası öğretmenimiz, köylülerin de bir oyun sahnelemesini istedi. Köydeki koca adamların kadın elbiseleri giyip, yüzlerini boyamaları, tüfekli zeybek ve zaptiye olmaları ile Yörüklerin geleneksel Arap oyununun sahnelenmesi gerçekleşti. Ertesi yıl yine biz çocukların piyesinden sonra heyecan içinde yeni bir oyun sergilemek için bekleyen babalarımızı, amca ve dayılarımızı görünce tarifsiz sevinç duyduk. Sonuçta öğretmen- köylü diyaloğu…
Öğretmen için de kat kat zor bir eğitim düzeni olsa da öğrencilerin başarısı sınıfta ve sosyal hayatta dikkat çekiyordu. Köy Enstitülerini bitiren zamanın öğretmenleri mezun olduğunda 150 dünya klasiği ile ödüllendirilir, bir eşek yükü kitap ile Anadolu köylerine doğru yol alırdı. Öğretmenler köyde birlik sağlamak üzere gayret eder, köylü ile kaynaşan rahmetli Veli Balcıoğlu, rahmetli Çetin Yılmaz ve Enver Pekel öğretmenlerimizi de anmadan geçmek olmaz. Her hafta okul bahçesine hazırlanan voleybol sahasında baklavasına, helvasına iddialı maçlar yapılırdı. Hep birlikte yüzük oyunu oynarlardı. Öğretmenlerimiz idealist kişilerdi. Öğretim yanında eğitildik de. Okumada örnek oldular bize, hiç durmadan gazete, dergi ve kitap okuduklarını görürdük. Devlet, millet, vatan sevgisini işlediler bize...
Okul bahçesinde her sabah mıntıka temizliği yaptığımız gibi, kasaba ortaokulunda da devam ettik. Askerlikte de zaten alışıktık mıntıka temizliğine. Bizler okulda öğretim yanında eğitildik de. Kısacası çöp toplarken, çöp atılmaması gerekliliğini öğrendik.
Eskiden 65 yaşındaki Ali Dede, 18 yaşındaki, torunu yaşında olan, genç öğretmeni görünce ceketini düğmeleyip, ayağa kalkarak saygı gösteriyordu. Bugün örnek olması gereken eğitim camiasında olanları görüyoruz, okuyoruz…
Çocuklarımız cumhurbaşkanlarımızı sayamıyor. Tarkan’ı biliyor, Fevzi Çakmak’ı bilmiyor. İnterneti biliyor, kitap okumuyor. Elindeki kâğıdı, çöpü yere, sokağa atıyor. Bunun müsebbibi kim? Eğitim ailede başlar diye biliriz değil mi?
Hepimiz sorumluyuz hepimiz.
Çocuklarımızdan tutunda…
Verdiğimiz oyumuza,
Seçtiklerimize kadar…
Bizim zamanımızda böyleydi. Bir şeyin farkına vardık.
“Meğer bizler eğitilmişiz”
Bu vesile ile eğiten, öğreten mesleğinin hakkını veren, örnek olan, değerlerimizin farkında olan öğretmenlerimizi sevgi ve saygı ile anıyorum.
En başta 65 yaşındaki Ali Dedeye düğme ilikleten öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.