Ömer ERU
Bu gün özgürlükten bir lokma tattım
Koronanın getirdiği yasaklara artık alıştık. Altmış beş yaş ve üzeri yaşlıların sokağa çıkması yasaklanınca önce çok zoruma gitmişti. Biraz araştırma yaptım. Bu hastalıktan ölenlerin en fazla bu yaş ve daha üstünde olduğunu öğrenince biraz teselli buldum.. Biz kıymetli insanlardık hatta bilim kurulu üyelerinden bir bilim adamı bizim için antika araba dedi. Antika arabayı nasıl koruyorsak yaşlılarımızı da öyle korumamız lazım dedi. Güler misin ağlar mısın? Biz araba mıyız? Ama demek ki biz kıymetli insanlardık.
Bir kaç gün sonra bizim için sabah ondan akşam sekize kadar sokağa çıkma izni verildi. Her gün sabah ondan akşam sekize kadar sokağa çıkabilecektik. Sokağa çıkma izni biraz olsun verilmişti ama bu sefer ben de sokağa çıkmaya korkuyordum. Sanki sokaklar ve binalar üzerime üzerime geliyordu. İzin yürüme mesafesi kadardı. Merak ettim araştırdım. Yürüme mesafesi en fazla iki kilometre karelik alanda dolaşmaya izin veriliyordu. Kendimi yine esarette hissettim. O an Konak'ta deniz kenarını. Kemeraltı'nın kalabalığını ve büyüdüğüm Ferahlı mahallesinin dar ve yokuş sokaklarını özledim. Oralarda umarsızca dolaşmak ne kadar güzelmiş? Covit korkusu ne kadar içimize işlemiş. Biz buralarda gezmeyi çok görmüştü.
İlk gün hanımla evden sokağa çıktık. Çıkarken maskemizi taktık. Apartmandan çıkınca eşim hemen fotoğrafımı çekti. Facebook’a koydum ve '' Bu gün özgürlükten bir lokma tattım'' diye de yazı yazdım. Apartmanın arkasındaki parkın önünden ekonomi üniversitesine kadar iki yüz metre kadar yürüdük. Hamlaşmışız. Ayaklarımız geri geri gidiyordu. Terlemeye başlamıştık. Vatandaşlar bahçelerinde rahat bir şekilde toplanıp sohbet ediyorlardı. Maske falan takmamışlardı. Yoldan geçenlerde de maske yoktu. Hanımla kızdık ''Bu insanlar hala işin ciddiyetinde değiller '' dedik. Bunlar ancak para cezasından anlarlardı. Hindistan’da polisler ellerine ikişer metre boyunda sopa almışlar maskesiz insanlara rastgele vuruyorlardı. Ama orası Hindistan’dı. Biz Sopa yiyecek insan değildik. Bizi en iyisi para cezası yola getirirdi. Kışlada komutan duvara yazı yazmış ‘içki öldürür' askerlerden birisi yazının altına 'Türk askeri ölümden korkmaz' diye cevap yazmış. Bizim vatandaşlarda böyle Korona falan ne ki. Ölümden öte köy yok anlayışı hala kalbimizde duruyor. İyi de bu iş savaş zamanı geçerli. Şimdi düşmanın nereden ne zaman sizi esir alacağı belli değil ki.
Artık günlük ihtiyaç malzemelerimizi internetten ısmarlamaya başlamıştık. Alışveriş merkezleri kredi kartıyla ısmarladığımız malzemeleri istediğimiz saatte eve araçlarıyla getirip teslim ediyorlardı. Gürçeşme'de oturan annem ve babamların evine de alışveriş merkezlerinden ısmarladığımız malzemeleri gönderiyorduk. Bakıcının aylığını ve harçlıklarını da Bornova'da oturan erkek kardeşimin banka hesabına gönderiyorduk. Kardeşim gönderdiğim parayı çekip hesapları görüyordu. Teknolojinin bu hale gelmesine sevindik ve halimize şükrettik. Evinizden dışarı adımınızı atmasanız bile internetten parmaklarımızın ucuyla her şey yapabiliyorsunuz.
Eğitim sokağımızda çok sayıda kedi var. Bizim apartmanda bir bayan hiç üşenmeden onlara mama taşıyor. Hazırladığı kaplara sularını bırakıyor. İki apartman aşağıdaki apartman sakimleri kedilerden hoşlanmıyorlar. Ara sıra kedileri besleyen bayanla ağız dalaşı yapıyorlar.
Eğitim sokağımıza martılar doluşmuşlar. İnciraltı'na dört kilometre uzaklıkta olmasına rağmen bizim mahalledeki çatı katlarına yuvalanmışlar. Denizi terk etmişler. Karada yaşamaya ayak uydurmuşlar. Bir sabah erkenden martı sesleriyle uyandık. Martılar karşı apartmanların çatılarının üzerinde kargalarla şiddetli bir kavgaya tutuşmuşlardı. Amansız şekilde dövüşüyorlardı. Kargalar daha saldırgandı. Yükselip yükselip martılara pike yapıyorlardı. Müthiş bir çatışmanın sonunda martılar fazla dayanamadılar. O alandan başka yerlere göçtüler. Kırlangıçlarda kavgaya karışmadan acele acele oradan oraya uçuyorlardı.
Eğitim sokağına sokak satıcıları da gelmeye başlamıştı. Ekmekçiler, manavlar her gün belli saatlerde geliyorlar ve mallarını satmaya çalışıyorlardı. Maskesizdiler, ellerinde eldivenleri de yoktu. Müşteriler de tedbirsizdi. On kişiden sadece iki üç kişide maske vardı. Benim çocuklar bunlardan alışveriş yaptırmıyorlardı. Her an nerden ve kimden geçeceği belli olmayan virüs bulaşabilirdi.
Büyük kızım bir başka şehirde üniversitede öğretim üyesiydi. Salgın nedeniyle okullara ara verilince oğlum ve ortanca kızım taksimizle gidip bulunduğumuz şehre getirmeye karar verdiler. O akşam araç muayenesinin yapılmadığını fark ettik. Ertesi gün Çiğli'deki istasyondan randevu aldık. Oğlumla gidip araç muayenesini yaptırdık. İstasyona girişte maske takmak zorunluydu. Ama içerde hiçbir önlem yoktu. İnsanlar vezneye para yatırırken vezne önünde yine sırt sırtaydılar.
Çocuklar ertesi gün yola çıktılar. Ablalarını alıp İzmir'e döndüler. Döndükleri akşam da ablalarını aldıkları şehirde on beş gün şehre giriş ve çıkışlar yasaklandı. Çocuklarımız tam zamanında dönmüşlerdi. Şehre giriş ve çıkış yasağına yakalanmamışlardı. Sadece altı yüz elli kilometre gidiş ve altı yüz elli kilometre dönüşün verdiği yorgunluk vardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.