Ali AKSÜT
Biraz bayram biraz da tatil
2024'ün biraz bayramından, biraz da tatilinden aldık bu yıl.
Bir şeyler yaşadık ama ne yaşadık neleri yaşayamadık Allah bilir?
“Yerinden Gözlem”
Kimilerimiz bayram hasreti ile yanıp tutuşurken, büyük şehirlerden İstanbul'dan, Ankara'dan, İzmir ve Bursa'dan Anadolu'ya akın ederken; Kimimiz de oturdu evinde, kara kara düşündü gelecek bahtsız kaderini malum ekonomik nedenlerden.
Otobüs firmaları en az bir ay öncesinden yolcu biletlerini yok satmıştı. Hele ki son hafta şehirlerarası terminal garajlarında bilet bulana aşkolsun.
İlave otobüs seferlerinde de bilet fiyatları uçmuş, şikayetler her yolcuyu derinden düşündürmüştü.
Elinizi vicdanınıza koyun yaa, düşünün bir kere; 4-5 kişilik bir aile Ankara'dan Van'a kişi başı 4 bin TL.
Çarp 5 kişilik aile ile sadece bir gidiş 20 bin TL’ye patlıyor.
Yolda yemesi içmesi, hesap et artık sen toplam fiyatı.
Ne olacak?
Yakınmalar, oflar puflar.
Aybaşı nasıl gelecek hesaplar kitaplar?
Ne yapsın vatandaş?
Yaşlı annesi, babası var.
Rahmetli olmuş yakın akrabaları var.
Her şeyden önce doğduğu topraklar var.
Köyü, okulu, camisi, köy kahvesi var vatandaşın.
Zamanında düğün olmuş dernek olmuş…
Bir sürü yaşanmışlıklar hatıralar var.
Hatıraların, sırtına yaslanmış omuzlarda nasırlaşmış güzel doğası, ormanı, gölü, ırmağı, ovaları, yaylaları;
Sevdalıklara kapıldığı dere kenarları var vatandaşın.
Gitmesin mi?
Gitmeyip de ne yapsın başını duvarlara mı vursun?
İşte bayram, işte seyran…
Bahanesi de var, toprakta çekiyor bir taraftan. Eee daha ne olacak?
Ve o güzel yâd ellerinin bereketli sofraları, birlikte neşelenilen, hayata anlam katan, bizi biz yapan kültürü, iklimi, ruhu, yaşamak için sevdikleri, yanına çağırıyor gitmesinde ne yapsın vatandaş?
Adeta iple çekilen bayramlarımız.
Sevdiklerimize kavuşmanın heyecanı, hasretlerin giderilip şeker gibi eriyeceği, sılayı rahim yapmanın o yüce hayalleri içindeki garip Anadolu insanımız; ne yapsın?
Geçen bayramlarda, önceki bayramlarda pek çok yakınımız, sevdiklerimiz dostlarımız, arkadaş ve komşularımız aramızdan ayrılmıştı.
Onlarsız bayram zordu acıydı.
Aramızdan ayrılanlar ya evlattı ya eş ya da ana baba kardeş...!
Bayram nedeniyle rahmeti rahmana kavuşmuş yakınlarına dualar edilecek yasinler, fatihalar okunacak…
Buna da hakkımız yok mu?
Kurban Bayramındaki halimiz ve ahvalimiz ortada iken, bu imkan ve şartlar altında, yıllarını, ömrünü görevine harcamış emeklileri bir de tatil imkanından yararlandırmak için bir takım yasal düzenlemeler yapılarak, 2024 yılını da " Emekliler yılı" ilan etmişti büyüklerimiz.
Soruyorum size; bu nasıl bir emekliler yılıdır? Ki, emekli bir bardak çay içemez.
Bir iki tren, otobüs, uçak vb. uygulamanın dışında pratiğe geçen bir rasyonelliği yok hiçbir uygulamanın.
65 yaş üstünün otobüse bedava binmesi karın doyurmuyor.
Emeklinin doğru dürüst geçinecek parası pulu yok. Gidecek derdini anlatacak kapısı yok. Bunu görmemek için kör olmak, sağır olmak, dilsiz olmak mı lazım?
Anlayın artık.
Gittiğimiz kabir üstlerinde ay yıldızlı bayraklarla donatılmış şehitlerimizin yoğun ziyaretçileri dikkatimizi çekiyordu.
Kimi şehit olan eşi için, kimi evladı kardeşi ve babası için gelmişti.
Asker ve polis üniforması ile babasına selam çakan gözü yaşlı yetim çocuklarımızı gördüm mezarlıklarda.
Elim gitti iradem dışında başımın üstüne. Bir selamda ben çakmışım yüce şehitlerimize... Gözler yaşlı yüzler kıpkırmızı ay yıldızlı bayrak misali.
Evet günlerden bayramdı bayram olmasına ama bayramın da tadı tuzu var mıydı?
Gel de sen bunu bir de o garibe, o yetim çocuğa sor…
Sor bakalım babasızlığın hesabını ne olduğunu...?
Acılar, sıkıntılar, yokluklar, geçim sıkıntısı.
Bu bayram dara düşüp ilk defa kurban kesemedim diyenler,
Biz, eti ancak kurbandan kurbana görebiliyoruz diyenler,
Bayram önü ilk defa emekli maaşını alamadım diyenler derdini feryadını kime anlatsın?
Pazarlardaki el yakan fahiş fiyatlar...!
Pek çok emeklinin belini büyüyordu.
Ve gariban emekli, bayram gelmiş benim neyime diyordu.
Bekledi emekli, zamlı bayram ikramiyesini.
Neymiş?
Artırılırsa bozulurmuş devletin bütçesi...!
Hakikaten bu ekonomik tablo içinde bayramlar, bayram gibi kutlanır, yaşanabilir miydi?
Yoksa bu ülke bu kadar zor durumda mıydı?
Bozulur muydu bu düzelmek bilmeyen devletin bütçesi?
Peki bu bütçe kimin bütçesiydi?
Biz kimiz?
Biz nereliyiz?
Nereden geldik biz?
Bu vatan için canını veren biziz…
Benim babam, benim dedem, benim atam değil mi kanını döken?
Söyleyin ey büyükler;
Bu bütçe kimin?
Benim değilse kimin?
Ben ne gün için varım?
Ben bu vatan, bu toprak, bu bayrak için varım.
Söyleyin ey büyükler…
Kurban paylaşmak ve kardeşlik ruhu ne kadar gerçekleşebilir?
Bu nedenle biraz bayram, biraz da tatil dedik. Çok mu şey istedik.
Ama nasıl bir bayram, nasıl bir tatil...?
Ya ülkedeki yaşam şartları...
Ekonomik insanca yaşama standardı ve özgürlüğü...!
Bir sürü çelişkiler...
Bir sürü tezatlar ülkesi benim canım ülkem.
–İzninizle bir başka çile penceresi açmak istiyorum…
10 günlük uzatılan bayram tatili ile boşalan büyük şehirler; İstanbul, Ankara, İzmir gibi mega kentler...
Bayram boyunca sessizliğe gömülen ıssız şehirler...!
Diğer tarafta sahil bölgeleri;
Antalya, Muğla, Aydın, Bodrum, Kuşadası İzmir- Çeşme gibi yerlerde akan trafik ve insan kalabalığı…
Başka bir hengâme, başka bir curcuna;
Haydi bakalım Hurraaa…
Ne düzen ne trafik ne de kural ve altyapı hizmeti var bu yerlerde.
Her şey yetersiz, her şey eksik.
Hesapsız, plansız kendi elleri ile adeta bir tatil sıkıntısı, işkencesi yaşıyordu memleketimin insanı.
Şehrin yetkilileri;
Bir günde Bodrum' a 500 bin araç girdi, ana giriş yolu tam 9 kilometre trafikle tıkandı diyordu.
10 dakikalık yolumuzu tam 5 saatte gidebildik yakınmaları da kırla gidiyordu.
Oteller, plajlar zaten uçmuş...
Yiyecek, içecek, çay, kahve fiyatları almış başını gitmiş.
Çeşme'de 3 kişinin yediği 3 külah dondurma bin 50 TL. olmuş. Olmuş da dillere destan olmuş.
Ahh benim salepli dondurmam; nasılda bıraktın gittin bizi…
Bodrum'daki pide, lahmacun fiyatlarından hiç bahsetmiyorum.
En ucuza tatili kapatalım gündüzleri birer ikişer tost, simitle geçiştiriverelim derseniz bir tost bir ayran ver 300 lira.
Vay anam vay…
Bu sıcakta bayılmak buna denir işte.
Ayol her bayramda bu kazıkları yiyoruz, gene akıllanmıyoruz serzenişinin arkasından gelecek cümleyi merak ettim.
Ağzından baklayı çıkaracak mı bizim İstanbul, Ankara'da yaşayan kaymak tabaka?
Çıkaracak elbet.
“Artık bundan sonra bizi Yunan adaları paklar…”
Vayy anam vayy…
Şimdide ver elini Yunan adaları haa.
Hem plajlar çok ucuz ve temiz.
Hizmet kalitesi de güzel...!
Üstelik halka açık ve ücretsiz.
Plajlarda çevreyi rahatsız eden yabancı göçmen de yok.
Nahoş manzaralar ise hiç yok.
“Arkadaşlar ben kararımı verdim, pasaport vize problemi de yok, adam gibi tatil yapacaksam Yunan adalarından vazgeçmem.”
Hay anasına bee, şu işe bak?
Nerde kaldı bizim milliyetçiliğimiz?
Nerde kaldı tutmamız gereken dövizimiz?
Milli ekonomimiz nerde kaldı arkadaş…
Kaçan kaçana satan satana...
Gidin efendiler gidin biz bekleriz nasıl beklediysek bu vatanı…
Çanakkale’yi, İnönü’yü Sakarya’yı.
Siz gidin...
Yiyin için bitirin yok edin.
Biz ölürüz sizin yerinize…
Vayy anam vayy..
Mevlâna;
" Hırsı bırak, kendini boş yere harcama,
Şu toprak altında çırak da bir, usta da...! "
Hep birlikte nice güzel günlerde güzel bayramlar ve huzur içinde dinleneceğimiz tatiller hepimizin olsun.
Herkesin yüzü gülsün.
Sevinsin herkes bayram etsin.
Bayramı bayram gibi içine sine sine yaşasın bu millet.
Her günümüz bayram tadında geçsin...!
Bugün değil, yarın değil, hemen şimdi.
Şair Can Yücel;
" Vakit zannettiğinden daha az, haydi kalk bakalım.
Şimdi yaşamak zamanı...! "
Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.