Efendi BARUTÇU
Bir ülkücü şehidi anarken
Bugün Ülkücü şehit Dursun Önkuzu’nun 53. şehadet yıl dönümüdür. Büyük şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu onun arkasından yazdığı mısralarıyla seslenmekteydi:
Önkuzu hey! Önkuzu!
Önde gider Önkuzu
Anası “Dursun” demiş
Durmaz… gider Önkuzu
Ne zaman bir şehidimizi ansak Merhum Prof. Dr. Erol Güngör’ün “Taşer’in En büyük Hizmeti’’ başlıklı yazısı hatırımıza gelmektedir. Ülkücü Rektör Erol Güngör şöyle yazıyordu*:
“İlikleri donduran bir kış günü, karlar altında yüzlerce gencin bayrağa sarılı bir tabut arkasından muntazam sıralarla yürüdüklerini gördüm.
Elinde kitaplarıyla fakülte kapısından çıkarken şehit edilmiş bir arkadaşlarına karşı son görevlerini yapıyorlardı. Gözlerinde sadece bulanık bir hüzün değil bir ümit parıltısı okunuyordu. Başları dik, vakar içinde yürürlerken baktım ve düşündüm ki, bu gençlerin pek çoğu Dündar Taşer’i görmemiştir. Halbuki bu vakur kalabalığın en önünde sanki o vardı.
Gençler hakikatte bir şehit arkadaşlarının tabutu arkasında değil kendilerini kutsal bir ülkü yolunda toplamış ve mayalamış olan Taşer’in gösterdiği hedeflere doğru yürüyorlardı.
Önümüzdeki yıllar içinde bu gençler ve onlar gibi daha binlercesi bütün Türkiye’de ülkenin idaresini ellerinde tutacaklar. Aralarından ilim ve fikir adamları çıkacak, kendilerini bir delikanlılar kalabalığı olmaktan kurtarıp da bir milletin gençliği haline getiren azim ve iradenin nereden geldiğini araştıracaklar.
Ağabeylerinin bir zamanlar dağınık, derbeder, sahipsiz, ezik dolaşırken nasıl olup da bir gün toparlandıklarını düşünecekler. O zaman bu kutlu toparlanmalarda emeği geçmiş kimseleri daha iyi tanıyacaklar. Karşılarına bir büyük adam çıkacak ki onun yaptıklarını kolay kolay izah edemeyecekler, bir tek kişinin bu büyük işi nasıl omuzlayıp yürüttüğünü büyüklerine soracaklar, büyükleri ise onlara ancak şunu söyleyebilecek: “Taşer’i tanımayan bunu anlayamaz.”
…Taşer Türk gençlerini milliyetçi ideolojinin bayrağı altında toplamaya çıktığı zaman manzara tıpkı Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk başlangıcında anlattığı Türkiye’nin durumuna benziyordu. Memleket devrimci teröristlerin ve onlarla müşterek cephede bulunan iktidar hevesli siyasi grupların karşısında bölünmüş, dağılmış, sinmiş durumdaydı.
Bu halkın elindeki tek kuvvet 4 yılda bir seçim sandığına attığı oydan ibaretti. Her seçimde zafer kazandığına inanıyor fakat onun kazandığı zafer Ankara’da tez zamanda yenilgiye dönüştürülüyordu. Tahsildeki evlatlarının bir kısmı bu terörist grupların eline düşmüş büyük çoğunluğu ise hakaret, dayakla ve silahla susturularak okuma hakkından bile mahrum bırakılmıştı.
Ellerinden tutacak ve yol gösterecek kimseleri bulunmayan bu gençler tıpkı müstevli bir kuvvetin ağır baskısı altında hit gide özümlenmeye başlayan, hüviyetini kaybetme tehlikesiyle karşılaşan azınlıklara benziyordu.
Bütün bu olup bitenler karşısında milletin hakkını koruyacak, ona layık olduğu huzur ve sükunu sağlayacak herhangi bir müessese de görünmüyordu.
…Türk milliyetçiliği tarihinde ilk defa onun çalışmaları sonucudur ki bütün milliyetçi gençler tek bir bütün haline gelmişler, dağılmaktan ve ezilmekten kurtulmuşlardır.
…Taşer her şeyden önce kendini bir derviş mahiyeti içinde tutmayı bildi… gençlere iki şey öğretti: birincisi Türk tarihinin yeni bir yorumu, ikincisi bu tarih içinde çağdaş Türk gençliğinin yeri ve vazifesi.
Dündar Taşer’in başarısının fikri bakımdan sırrı işte bu noktada yatar. Onun getirdiği yorum şimdiye kadar milliyetçilikte ihtilaf konusu olan bütün noktaları bertaraf etmiş herkesi birleştirmiştir.
Fikirlerinin yanında şahsiyetine ait vasıfları hesaba katmazsak onun başarısını yine açıklayamayız.
…Taşer bizim tarihimizdeki “veli’’ ve “alp’’ tiplerinin her ikisinin özelliklerini de üstünde taşıyordu.
…Bugün Türkiye’de istikbalimizin temeli ve garantisi olan milliyetçi gençlik kitlesi vardır. Bu gençlik her türlü iftiranın, en akla gelmez şirretliklerin karşısında tarihi görevini yerine getirmek üzere dimdik yürüyor.
Gönlü yabancı topraklarında, vicdanı yabancı ellerde değildir. Sadece Türk milletini düşünüyor, onun felaketine ağlıyor, onun saadetine seviniyor, onun imanını taşıyor, onun büyüklerini rehber ediniyor ve hepsinden öte de hiç parçalanmadan yürüyor.
Bu yüzden bu gençlik Türk Milleti’nin göz bebeği, bugünün ve yarının en büyük teminatıdır. Ölümü hiçe saydığına göre, milletini selamete çıkaracak azmi ve kudreti taşıyor demektir.”
Aziz okuyucu şu sualin cevabını kendi vicdanlarımızda vermeye çalışalım:
Dursun Önkuzu’nun şehadetinden bugüne geçen 53 yıl sonunda, başta Dursun Önkuzu olmak üzere binlerce Ülkücü şehidimize karşı ve Ülkücü Türk gençliğinin isim ve fikir babası Dündar Taşer’in ruhunu şad edecek vazifelerimizi layıkıyla yapabildik mi?
Büyük ülkümüz, huzurlarla örülmüş, sevgilerle donatılmış, bir iman ve aşk medeniyetini, milliyetçi büyük Türkiye’yi inşa edebildik mi?
*Erol GÜNGÖR, Dünden Bugünden Tarih-Kültür-Milliyetçilik, Sayfa 124, Mayaş Yayınları, 1. Baskı, Ekim 1982, Ankara
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.