Dr. Betül AKÇANAL
Bir Temel fıkrası
Temel’in biri bir gün teknesine biner balığa çıkar. Tam bir kasa balık tutar, bir fırtına çıkar ki yer gök birbirine karışır. Can korkusuna düşen Temel başlar duaya; “Allah’ım sen benim canımı kurtar, aha bu bir kasa balığı fakire fukaraya bağışlayacağım.”
Fırtına durur. Temel tekneyi kıyıya yaklaştırır. Balıkları alıp karaya çıkar, gökyüzüne bakıp güler ve; “Tanrım seni kandırdım, bu balıkları satıp parasını kendim yiyeceğim” der.
Kovit pandemisinde evlerde hapis kaldığımızda Temel gibi can korkusundan “Sağlık çalışanları kahraman” dedik, “Bu savaşın askerleri” dedik. Sosyal medyada sağlık çalışanlarını yüceltecek resimler ve sözler paylaştık. Akşamları balkonlarda saatlerce alkışladık. “Hakları ödenmez” dedik. Salgın geçti. Can korkusu geçti. Şimdi hakikaten haklarını ödemiyoruz ve “giderlerse gitsinler” diyoruz.
18 yıldır muayenehanemde çalışıyorum. Almanya’da, Belçika, Hollanda, Amerika gibi yurt dışında çalışıp Türkiye’ye ailelerini ziyarete gelen vatandaşlarımızın ilk işi muayenehanelere gidip sağlık kontrollerini yaptırmak olur. “Neden böyle?” diye sorduğumda Türk doktorların daha bilgili olduğunu, bir de insanın derdini anadilinde ifade etmesinin bir başka olduğunu söylüyorlar. Almanya’da yaşayan bir arkadaşım “Almanya’da doktorlar senin gibi güler yüzlü değil, sen gelsen çok hastan olur, çok para kazanırsın” diyor. Buradaki en vasat doktor bile Avrupa’da en iyi doktorlar arasına giriyormuş. Arada düşünmüyor değilim “Acaba bu yaştan sonra Almanca öğrenebilir miyim?”
Fakültede bir hocam derste “İnsanlar öldükçe tıp ölmez, doktor işsiz kalmaz. Hiç bir şey yapamazsanız kahve kahve dolaşır tansiyon ölçersiniz, ekmek paranız çıkar” demişti. Bu belki de “Siz her halükarda ekmek parası kazanırsınız, kimseye para için boyun eğmeyin” demekti. “Hele bir de kalifiye bir doktorsanız ve çok spesifik bir iş yapıyorsanız yerin 3 kat dibine de girseniz hasta sizi bulur. İnsanlar bir doktorun eline doğar, bir doktorun elinde ölür. Yaşam dediğimiz şeyin başında, ortasında ve sonunda sağlık emekçilerinin emeği var. Hiç korkmanıza, boyun eğmenize gerek yok” demekti.
Doktorlar da korkmadılar zaten. Artan şiddet olaylarından, mobinglerden, ücret eşitsizliğinden şikâyet ettiler ama baktılar ki dikkate alınmıyor, sonunda herkes kendine bir yol çizdi. Bakarsanız bu birçok doktor için iyi oldu. Günde yüzlerce hasta bakmaktan kurtulup, en basitinden gün içinde çay içme olanağına kavuştuk. İnsan olduğumuzu anladık. Çocuklarımıza ayıracak zamanımız oldu. Hobilerimizle haşır neşir olabildik. En önemlisi mesleğimizi hiç kimsenin mantıksız dayatmaları olmadan kendi ideallerimizdeki gibi icra etme şansını yakaladık.
Olan kime oldu?
“Hekim seçme hakkınız var”, “Artık hastanede kuyrukları bitirdik” dedikleri, hasta hakları diye hastaları sağlık personelini şikâyet etmeye teşvik edip, sağlıkçılara şiddete çanak tuttukları vatandaşımıza oldu. Artık hastanelerde “seçeceği”, “önünde kuyruk bekleyeceği”, “şikâyet edeceği” ve “canı istediğinde döveceği” yeteri kadar hekim yok.
Ben de doktorum, kızım da doktor oldu. Tıp eğitimi pahalıdır. Kitaplara verdiğimiz para ile milli piyango bileti alsak zengin olma şansımız daha çoktu. Beni annem babam okuttu. Kızımı da eşimle ben. Devlet “Eğitim bursu” diye verdiği parayı faizi ile kat kat geri aldı. Paradan başka ödediğimiz başka bir bedel daha var, doya doya yaşayamadığımız gençliğimiz.
Yani Temelcim, sen yine o tekneye bineceksin, o fırtına yine kopacak. O can korkusu yine kalbine düşecek. İlahi adalet yerini bulacak. Allah’ı aldattım sanan, kendini aldatır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.