Ahmet KELEŞOĞLU
Benim taşlarım
Ünye'de doğdum, çocukluğum bu şirin Karadeniz kasabasının denize açılan dar sokaklarında şekillendi. Belki de yaşamın tüm dönemeçleri ve yaşadıklarım, ileride hatırlanacaktı. Bunu nerden bilebilirdim ki! Kim bilir on yıllar sonra bir araya geldiğimiz mekanlarda, belki de saatler duracak ve o günlere geri dönecektim. Çocukluk yıllarımın yaşamıma etkisi, küçücük dünyamın dar ve zorlu yollarında nasıl olacaktı. Çocuk muydum yoksa bir ergen mi? Bu soruyu kendime çok sordum. Bir yanıtını bulamadım. Bunu öğrenmek belki de ölene dek mümkün olmayacaktı. Büyümüştük, farkında mı değildik yoksa? Çocuk ruhumun hareketliliği, büyük insan bedenine girmiş gibiydi. Belki de bu çılgın coğrafyadan beslenmiş hayal gücünden cesaret alıyordum. O yıllarda boyumuzdan büyük işlere karıştığımızı biliyordum. Altından kalkılamayacak yüklerin altına girdiğimiz, ulaşılması güç yollara jet hızı ile gittiğimiz olurdu. Çocukluğumuzun gençliğe dönüşündeki heyecan verici kararları, yolların gücüyle bizim cesaretimizi yan yana getirmişti. Heyecanımız bile sıradışı ve başkalaşım içindeydi. Karadeniz’in çılgın dalgaları adeta bizi de kendine benzetmişti. İlkokul yıllarının heyecanı ve o gücüyle beynimize yerleşen cesareti başka hiçbir şeye benzemiyordu.
Çocuktuk işte. Bir türlü büyümeyen çocuk!
O şirin kasabada okulumuz sahilin en hakim yerindeydi. Öyle ki sınıfımızdan denizi görüyor, Gemilerin geçişi ve Yunus balıklarının kafile halindeki ahenkli dalışlarını izliyorduk. Ben arada kaybolmuş sıska ve gösterişsiz bir çocuktum. Okul yıllarımda düzenli harçlığım hiç olmadı. Sokaklardan topladığım çivi demir bakır tellerini satarak harçlığımı çıkardığım zamanlar oldu. Benim için o yıllarda Sinemada film izlemek en büyük mutluluktu. Ekonomik kısıtlılık içinde bile Konak sinemasının öğrenci matinesine gitmeyi ihmal etmedim.
Okulun son ders zili çaldığında, merdivenlerden inişimiz jet hızıyla olurdu. O günlerde tarihi İnönü İlkokulunun bir abide gibi duran nöbetçi kulübesi edasındaki tarihi kapısından çıkışımız özgürlüğe açılan bir yoldu. Herkes bir yöne dağılırken ben soluğu Yalı Kahvesi’ndeki babaannemin evinde alırdım. Oradan da ver elini Kalebozuğu’ndaki kayalıklar.
Deniz ve kıyısındaki taşlar beni fazlasıyla etkilemişti. Aşk o zaman başladı. İşte bugünün taşlarının rüyası o günkü gece uykularından kalmadır. Bu önüne geçilmez sevdanın şahitleri kimlerdi. Kayaların önünden akşam İskeleye yanaşan balıkçı teknelerinin martıları… Onlar beni hiç yalnız bırakmadı. Martıların çıkardığı sesler, kulaklarımda bıraktığı melodilerle en güzel besteleri oluşturdu. Martıların izini takip etmekten hiç vazgeçmedim.
Çocukken topladığım taşları bazı şekillere dönüştürür, hareketlendirir ve onlardan şekiller oluştururdum. Bugün Taşların Dili adlı tasarım sergim o günlerin bende bıraktığı kalıcı izlerdendir aslında. Taşların bugünde hayatımdaki yeri ve işlevi vazgeçilmezim olmuştur. Barınaklar yapıp içine girdiğimiz, duvarlar örüp kendimizi koruduğumuz, üzerine basıp yollarında yürüdüğümüz taşlar; Ve sonunda başucumuzda sonsuza dek bizi bekleyen taşlar, yaşamımızın tam bir parçasıdır aslında. Taşların Dili sergisini sanatseverlerle paylaşmak istemiştim. Bunun bir ilk olduğu söylendi. Taşların farklı şekillere dönüşerek yaşamın bir parçasıymış gibi hareketlenmesi beni mutlu etmişti. Sergiyi gezip görenlerde farklı çağrışımlar oldu. Katılımcılar, taşları sahillerde gördüğünü hatta onları ellerine bile aldıklarını söylemişti.
Sergide taşların bu hali onlara da şaşırtıcı gelmişti.
Hikaye nihayet gerçeğe dönüştü.
Aydın Efeler Milli Aydın Bankası Kültür Merkezi ve ADÜ Atatürk Kongre Merkezi fuaye alanındaki sergi açılışlarında, öncelikle Efeler Belediye Başkanı Mehmet Fatih Atay ve Rektör Prof. Dr. Osman Selçuk Aldemir'e, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Akyol'a, Üniversitenin değerli dekan ve öğretim üyelerine teşekkür ederim.
Sergimizin üniversitede açılmasına öncülük eden değerli Eğitimci Koordinatör Hüseyin Turgut bey'e sonsuz şükranlarımı sunarım. Gazetemiz Aydın 24 editörü Servet Töz bey'e ve katılım sağlayan duyarlı köşe yazarlarımızdan başta Arkeolog Mehmet Eroğlu olmak üzere Metin Akoğlu, Orhan Erdem, Ali Aksüt ve Nevzat Arslan bey'e çok teşekkür ederim. Sivil toplum kuruluşlarının değerli temsilcileri, Muhtarlarımız ve Eski Muhtarlar Derneği başkanı Ertuğrul Özdemir'e çok teşekkür ederim.
Taşların Dili tasarım sergimizin açılışında bizleri yalnız bırakmayan Sanatçı ve Yazarlarımızın yanında sanatsever Aydınlı dostlarımıza ayrıca teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Tasarımın yanında tablolara bütünlük kazandıran arka fonlarda bir emeğin ürünü kuşkusuz.
Son olarak fon tasarımdaki çalışmaları yapan ve aynı zamanda görsel Sanat danışmanım olan sevgili eşim Ressam Türkan Keleşoğlu'na çok teşekkür ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.