Efendi BARUTÇU

Efendi BARUTÇU

Bayramınız mübarek olsun

Aziz dostlar, muhterem arkadaşlar!

Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum. Yüce Allah'tan idrak ettiğimiz Ramazan hürmetine, bu ayda inen Kur’an hürmetine, bir lokma ekmeğini bile paylaşıp hiç şikayet etmeksizin yüksek bir iman ve ibadet şuuruyla oruç tutan; gariplerin, mazlumların, masumların oruçları hürmetine, dünyanın dört bir tarafında zulme uğrayan, haksızlığa uğrayan, yoksulluğun, çaresizliğin, cehaletin pençesinde kıvranan insanların kurtuluşunu nasip eylesin.

Cenab-ı Rabbül Alemin bütün insanlığı tabii afetlerden, depremlerden, bulaşıcı hastalıklardan muhafaza buyursun. Dertlere deva, hastalara şifa borçlulara edalar ihsan etsin… Gönüllerimizi aydınlatacak rahmetini ve topraklarımızı doyurup bereketlendirecek rahmetini esirgemesin. Milletimizin birlik ve dayanışma ruhunu arttırsın. Devletimizi yönetenlere akl-ı selim ve kalb-i selim ile adalet üzre olmalarını nasip eylesin.

Yüce Tanrı Türk milletini, dünyayı kan ve ateşe boğan küresel haydutların zulüm ve sömürülerinin son bulacağı bütün bir insanlığın hasret ve ümitle beklediği bir iman ve aşk medeniyetini kurmaya memur ve muzaffer eylesin. İnsanlığa barış ve huzur, ailelerinize sağlık ve saadetler ihsan eylesin. Amin.

SÜLEYMANİYE'DE BAYRAM SABAHI

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede

Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de

Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi

Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,

Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.

Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,

Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.

Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..

Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...

Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;

O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.

Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık

Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;

Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,

Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.

Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,

Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı

Adamış sevdiği Allah`ına bir böyle yapı.

En güzel mâbedi olsun diye en son dînin

Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.

Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,

Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;

Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,

Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.

Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,

Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,

Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..

Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;

Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;

Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;

Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,

Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim

Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.

Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını

Görüyor varlığının bir yere toplandığını;

Büyük Allah`ı anarken bir ağızdan herkes

Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;

Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,

Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri

Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr`i

Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü`min neferin!

Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?

Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu

Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,

Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,

Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;

Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz

Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;

Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,

Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,

Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,

Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,

Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.

Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;

Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.

Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?

Üsküdar`dan mı? Hisar`dan mı? Kavaklar`dan mı?

Bursa`dan, Konya`dan, İzmir`den, uzaktan uzağa,

Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;

Şimdi her merhaleden, taa Bâyezîd`den, Van`dan,

Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.

Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!

Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,

Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,

Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?

Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:

Kosova`dan, Niğbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan..

Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an;

Belgrad`dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı?

Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?

Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..

Adalar`dan mı? Tunus`dan m, Cezayir`den mi?

Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi

Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;

O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.

Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine

Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

Yahya Kemal Beyatlı

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.