Azerbaycan’da soyu kırılan kim?

20. yüzyılın en büyük jeopolitik sarsıntılarından biri 1991 yılında SSCB’nin dağılmasıydı. Siyasal literatürde “Bağımsızlıklar Geçidi” olarak adlandırılan bu dönemde bir arada bulunan ülkeler çözüldü ve her biri bağımsızlıklarını ilan etti.

Sovyetler Birliği’nin birçok yerinde olduğu gibi Azerbaycan’da da geçmişten beri süregelen sorunlar iyice artmış ve millet, sesini Moskova’ya duyurmak için  yükseltmişti. Çoğu yerde sorunların en önemlisi ekonomiydi ki Sovyetlerde rublenin neredeyse hiçbir değeri kalmamıştı. Fakat Azerbaycan’da Komünist Parti yönetimine karşı ciddi bir şekilde isyan bayrağı açılması, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesi üstündeki haklarına karşı adımlar atılması sebebiyle oldu.

Ermenistan’ın zaten yıllardan beri var olan Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a dâhil etmek istiyordu.  Ermenistan yönetimi ve bölgedeki Ermeni nüfus Dağlık Karabağ’daki idari kurumlara Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti bayrağı asmak, bölgedeki Azerbaycan Türklerine şiddet uygulamak gibi eylemlerde bulundu.

Şubat ayından itibaren Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Moskova’ya ve Ermenistan’a karşı milliyetçi gösteriler düzenlenmeye başladı. Gösteriler, Yüz binlerce Azerbaycanlının Ermenistan ve Karabağ’dan çıkarılmasına itiraz maksadı taşıyordu. Yüz binlerce Türk Karabağ ve Ermenistan topraklarından sınır dışı edilmiştir.

Ermenistan’da Azerbaycanlılara karşı yürütülen etnik arındırmaya Moskova’nın tepki göstermemesi, Azerbaycan’daki bağımsızlık mücadelesini hızlandırdı

Şubat 1988’de ise Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi (DKÖB)’nin Yönetim Kurulunca olağanüstü bir toplantı ile özerk bölgenin Ermenistan ile birleştirilmesi kararı üzerine Azerbaycan’da yönetime karşı tepkiler artmaya başladı ve bu amaçla çeşitli örgütlenmelere gidildi.

16 Mart 1988’de Ebulfez Elçibey’in, Bilimler Akademisi’nde yaptığı bir konuşmada “ahaliyi Ermeni saldırılarından korumak için bir savunma cemiyeti kurma” teklifini açık bir şekilde dile getirmesinden sonra Azerbaycan Halk Cephesi(AHC)’nin kurulması adına çalışmalara başlandı

Bir yandan da Ermenilerin, Karabağ konusundaki girişimleri Azerbaycan halkının siyasi katılımını arttırıyordu. 17 Kasım – 5 Aralık arasında Bakü’de Azadlık Meydanı’nda sonraları Meydan Harekâtı olarak isimlendirilen gösteriler başladı. Bu gösterilerde “Azadlık!, Azadlık!” nidaları ile “Azerbaycan Türklerine İsmi Geri Verilsin”, “Yaşasın Bağımsız Azerbaycan” sloganları atılmaya başlanmıştı.

baku-azadlik-meydani.jpg

1.5 milyondan fazla insanın bir kuru ekmekle günlerce Azadlık Meydanından ayrılmadığını,  ayrıca konuşmalarda bu gösterilerin sıradan bir gösteri olmadığı, ulusal bir harekât olduğu belirtiliyor ve Azerbaycan Halk Cephesi’nin bildirileri dağıtılıyordu. Gösterilerin bu denli büyümesi ve Azerbaycan’daki etkisi üzerine 5 Aralık 1988’de Sovyet Özel Kuvvetleri tarafınca meydan coplarla, göz yaşartıcı gazlarla boşaltıldı. İçlerinde Ebulfez Elçibey gibi gösterilerin lideri konumunda olan kişilerin de olduğu 16 kişi gözaltına alındı. Olayların daha da büyümesinden korkan yönetim, 24 Aralık 1988’de olağanüstü hal ilan etti.

Liderlerinin gözaltı sürelerinin sona erip, mücadelenin tekrar başlamasıyla Azerbaycan Halk Cephesi de ulusal bir mücadele teşkilatı olabilmek için faaliyetlerini arttırdı ve birçok çevreden destek toplamaya başladı.

16 Temmuz 1989 tarihinde ise AHC Kuruluş Kongresi düzenlendi, başkanlığa Ebulfez Elçibey seçildi ve Azerbaycan Halk Cephesi’nin programı açıklandı. Programa göre AHC’nin amaçları genel olarak ülkeyi demokratikleştirmek, ülkeye hukuki bir devlet statüsü kazandırmak ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin politik, ekonomik ve kültürel bağımsızlığını kazanmasını sağlamaktı. Ayrıca Azerbaycan Demokratik Devleti’nin kurulduğu gün olan 28 Mayıs’ın Azerbaycan Bağımsızlık günü ilan edilmesi, bu devletin sembolleri olan üç renkli bayrağın, armanın ve marşın ulusal semboller olarak kabul edilmesi talep ediliyordu. Programda SSCB’den ayrılmak fikri açıkça belirtilmiş olmasa da 5 Ağustos’ta Elçibey “Eğer yine bizi dikkate almazlarsa, yine ezilirsek, SSCB’den ayrılmayı talep edeceğiz.” şeklinde bunu dile getirmişti.

Azerbaycan’da siyasi gerilim günden güne artıyordu. Bu gerilimli ortamda AHC halkın desteğini topluyor ve bu topladığı destek ile de halkın sözcüsü konumuna geliyordu. Diğer yandan Azerbaycan’daki komünist yönetim ise Moskova’nın desteği ile resmi iktidar konumundaydı.

Bu gelişmeler evlerini, yurtlarını arkalarında bırakıp göç etmek zorunda kalan yüz binlerce insanın olduğu Azerbaycan’daki siyasi gerilimin tırmanmasını durduramadı. AHC bu ortamda halkı provokatif eylemlere karşı uyarsa da çatışmalar ve göçlerle iyice gerilen kesim, 13 Ocak’ta Bakü’deki miting sırasında bir duyum üzerine Ermenilere karşı bir saldırı başlattı. Elçibey öncülüğündeki AHC olayları engellemeye çalışsa da kimliği belirlenemeyen silahlı grupların kışkırtması, Bakü’de bulunan polis ve iç güvenlik gücünün müdahalede bulunmamasıyla olaylar ancak 16 Ocak’ta ve 60’a yakın Ermeninin hayatını kaybetmesiyle son buldu. Fakat olayların ardından, Moskova yönetimi bunları bahane ederek ordunun müdahalesinde karar kıldı. 19 Ocak 1990’da, halka ve Azerbaycan hükûmetine bile haber vermeden, SSCB askerleri gece yarısı Bakü’ye girdi. Tarihe Kara Yanvar (Kara Ocak) olarak geçen bu üzücü hadisede 150’ye yakın sivil hayatını kaybetti, AHC’yi susturmak adına da birçok AHC üyesi gözaltına alındı ve resmi yayın organlarının yayınları durduruldu.

rus-tanki-(2).jpg

20 Ocak sonrasında Azerbaycan’da Komünist Parti’ye, Gorbaçov’a ve SSCB’ye olan nefret arttı ve büyük tepkiler gösterildi. Halk artık Komünist Partisi kimlik kartlarını yakıyor, Sovyetleri Azerbaycan’da istemediğini yüksek sesle haykırıyordu. AHC çok partili sistem için çalışmaya çağırıyordu. Aynı zamanda AHC’nin çabalarıyla muhalefetin bir araya geldiği “Demokratik Azerbaycan” adında bir seçim bloğu oluşturuldu. Olağanüstü halin kaldırılmasını, seçimlerin eşit ve adil şartlarda yapılmasnı savunan bloğun 31 adayı, 30 Eylül’deki seçimde parlamentoya girebildi. Bu ortamda halkın desteğini arkasına alan muhalefet ile Moskova’nın desteğini arkasına alan hükûmet arasında bir çekişme başladı. Bu çekişmenin temel sebebi, SSCB’nin bağımsız, demokratik bir Azerbaycan devletine doğru giden yolu kesme girişimleriydi. Fakat SSCB artık dağılıyordu ve girişimleri Azerbaycan’ın 18 Ekim 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan etmesini engelleyemeyecekti.

Azerbaycan Parlamentosunda 17 Kasım 1991’de bağımsızlık belgesi onaylanarak 31 Aralık’ta dünyaya duyuruldu.

Bağımsızlığını kazanan Azerbaycan'da Eylül 1991'de yapılan ilk seçimlerde eski Komünist Partisi sekreteri Ayaz Muttalibov ilk devlet başkanı seçildi. Bu sırada Dağlık Karabağ'daki anlaşmazlık giderek artıyordu. 1992'de Karabağ'daki Ermeniler bağımsızlıklarını ilan ettiler. Böylece başlayan Karabağ Savaşı Rusya'nın desteği sayesinde kısa zamanda Ermenistan'ın lehine döndü. 25 Şubat 1992 tarihinde Dağlık Karabağ'daki Hocalı Katliamında 613 Türk Ermeniler tarafından öldürüldü. Ağdam ve Laçin şehirleri Ermenilerin eline geçti. Ermenistan ile Karabağ fiili olarak birleşti.

Gelişen siyasi olaylarla birlikte tüm muhalifler aralarındaki anlaşmazlıkları bir kenara bırakarak, AHC önderliğinde aynı ülkü etrafında birleşip, Azerbaycan parlamentosuna yürüyüşe geçildi. Ayaz Muttalibov bu büyük gücün karşısında duramadı ve ülkeyi terk etti.

Kısa bir geçiş döneminden sonra yapılan seçimlerde Azerbaycan Halk Cephesi ile bağımsızlık için çok önemli mücadeleler veren Ebulfez Elçibey, 7 Haziran 1992’de cumhurbaşkanı seçilmiş ve ilk resmi ziyaretini Türkiye’ye yapmıştı. Bu ziyarette Anıtkabir özel defterine “Ey böyük Türk’ün böyük Komutanı! Seni ziyaret etmekle özüm ve bütün milletim adına şeref duydum.” yazmış ve “Senin esgerin.” diyerek imzalamıştı.

ebulfez-elcibey-azerbaycan-bayragi-744x405.jpg

Elçibey’de Ermenilerin Karabağ ve çevresindeki kazanımlarını engelleyemedi. Karabağ’ın çevresindeki Kelbecer, Qubatlı, Cebrail ve Fuzuli şehirleri de Ermeni ordusun eline geçmişti. O gün itibariyle Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si işgal altındadır. Ekmek 3 manattan 9 manata çıkmıştı. Kırsal kesimdeki halk biz, “Brejnev döneminde daha rahattık” diyerek 70’li yılları aramaya başladıklarını ifade ediyorlardı.

Azerbaycan’ın düzenli bir orduya sahip olması uzun zaman aldı. Sürekli Türkiye’den askeri yardın talep ediliyordu. Kafkas Kültür Derneği aracılığı ile Bakü’ye gelmiş emekli bir general danışman vardı (Y.D.). Generalin orada bulunmasından Genel Kurmay Başkanımızın haberi bile yoktu. Uçağa binip gelmiş. Bir siyasi parti tarafından gönderilmiş başka bir danışman daha vardı. İnanın Masalarının üzerinde A 4 kâğıdı bile yoktu. Elçibey’in onlara ne danışmadığı ortada…

Elçibey, yönetimde bulunduğu süre içerisinde, “biz Güney Azerbaycan ile beraber 40 milyonuz” cümlesiyle İran’ı küçümsemesi oldu. Rusya’dan sonra İran’ı da karşısına aldı. Ne var bu cümlede dediğinizi duyar gibiyim. Bunu hedef olarak beyninde, kalbinde tut ama söyleme. Rusya’dan sonra İran’da, Ermenistan’a ekonomik ve askeri yardım yapmakta gecikmedi. Aslında danışmanlar burada lazımdı…

Toprak kayıpları, pahalılık, AHC içindeki bölünmüşlük, bakanlıklardaki ihanet çeteleri Elçibey’in sonunu hazırlıyordu. Bence malum olan görünmez bir elin, Haydar Aliyev’i Nahçıvan’dan oynatma manivelası olarak Gence şehrinde isyan çıkartmasıydı. 1993 yılında Gence’de Suret Hüseyinov isimli bir albay, Elçibey’i düşürmek için Bakü üzerine askerleriyle birlikte hareket etmişti.

Vatandaş muharebesinin (iç savaş) önüne geçebilmek adına Elçibey, Haydar Aliyev’i Bakü’ye davet edip, kendisi de Nahçıvan’ın Keleki köyüne bir süreliğine yerleşti. Aliyev pazarlıklar sonucu Suret Hüseyinov’u Başbakan yaptı. Arkasından Elçibey’in yetkilerinin alınmasını parlamentodan geçirtip, yapılan seçimde başkalık koltuğuna oturdu.

1994 tarihinde Ermenistan, Azerbaycan, Dağlık Karabağ ve Rusya'nın liderleri Moskova'da bir araya gelerek ateşkes antlaşması imzaladılar. Ancak kalıcı bir barış antlaşması hiçbir zaman imzalanmadı. İki ülke arasındaki anlaşmazlık günümüze değin çözümsüz olarak devam etmektedir.

Haydar Aliyev 12 Aralık 2003'te öldü ve yerine oğlu İlham  Aliyev devlet başkanı seçildi.

Bağımsızlık için bu kadar badire atlatmış, topraklarının yüzde 20’si işgal edilmiş, 1 milyondan fazla insanı kendi toprağında mülteci olmuş bir ülke için biz neler yaptık.

AB ve ABD istedi diye Türkiye Cumhuriyetinin 38 diplomatını şehit eden Asala’yı, Hocalı’da 613 Azerbaycanlıyı  katleden ve Karabağ’ı işgal eden Ermenistan’ı unutup,  Alican (Iğdır) karakolundan Ermenistan’a kapı açma görüşmelerinin yapıldığını bilmeyeniniz var mı?.

Niçin? Komşularla sıfır sorun yaşamak ve dünyaya şirin gözükmek adına. Eyyamcılık… Dış politikada inişler çıkışlar olmamalıdır. Ülker çikolata gofret satacak diye açılım olur mu? Avrupa Birliği istedi diye açılım olur mu? Nerde kaldı reel politik. Ermenistan’a kapı açma girişiminde Azerbaycanlıların ne kadar incindiğini anlatamam.

Bir kararnameyle 10 kapı açtırabilirsiniz. Bu durumda Karabağ’da durumun geri gelmesini sağlayacak sopanızı elinizden aldırmış olmaz mısınız? Politikamız, Ermenistan’ı 25 Şubat 1992’den önceki Karabağ statüsüne döndürmek olmalıydı…

Bayrak ve Ermeni açılımı yalanlarıyla iki defa kırılganlık yaşadığımız Azerbaycan halkının Kurtuluş Savaşında bize yapmış olduğu maddi ve manevi desteği hatırlatmak isterim.

Mustafa Kemal Paşa 1921 yılında Azerbaycan cumhurbaşkanı Neriman Nerimanov'a bir mektup yazarak borç para talep etmişti. Bu mektubu 17 Mart 1921 günü büyükelçimiz Nerimanov'a ulaştırdı. Nerimanov bazı bakanların itirazına rağmen 500 kilo altın, daha sonra Rusya’dan aldığı 10 milyon altın rubleyi Ankara'ya gönderdi. 

Bu yardımlarla savaş içindeki ülkenin durumunda belirgin bir düzelme oldu. 

ataturk-ve-neriman-nerimanov.jpgNerimanov, Mustafa Kemal Paşa'nın yazdığı mektuba yazdığı cevabi mektubunda; her gün kazanılan başarılarla Türk halkının emperyalizmden kurtulma günlerinin yaklaştığını, bu yüzden kahraman Türk halkını kutladığını yazıyor ve sonra ilave ediyordu; 
 

"Paşam, bizim Türk milletinde kardeş kardeşe borç vermez. Kardeş, her zaman kardeşinin elinden tutar. Biz kardeşiz, her zaman elinizden tutacağız ve tutmaya devam edeceğiz."

Nuri Paşanın ektiği tohumun getirisinin ne kadar yüksek olduğunu, kitap okumadan dış politika yapanlara hatırlatmak isterim.

KAYNAKLAR:

Ulviyye Aliyeva Azerbaycan ve Atatürk

Prf.Dr.Hanım Halilova  Ermeni meselesi Soyu kırılan kim

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.