Orhan ERDEM
Aydınlı olmak
Aydınlı olmak için sadece aydın ‘da doğmak gerekmiyor. Bu yargı bir yönü ile doğru! Öte yandan Aydınlı olmak için sadece Aydın da bulunmak da yetmiyor. Aydın’da “bulunmak” başka, Aydın’da “yaşamak” daha başka! …
Aydın’da yaşamak biraz da Aydın’ı tanımakla, Aydınlıları anlamakla mümkün…
Bakını, olmuş-bitmiş bir şeyden değil, aksine “olmak” tan söz ediyoruz. Bilmeli ki ‘olmak’ bir süreç. Süre isteyen, zaman isteyen, eyleme ihtiyaç hisseden bir oluşum.” Aydınlı olmak” da zaman içinde ve zamanla bir hal, bir sıfat, bir nitelik kazanmaktadır. Ve bu hali, bu sıfatı, bu niteliği zaman içerisinde ve zamanla kazanmak gerekiyor.
Aydın’da yaşamak, Aydın’ı tanımak, Aydınlıları anlamak demek ise bu söz konusu “yaşama’ nın, “tanıma” nın, “anlamanın” ne olduğunu bilmek, anlamak demektir.
Aydın salt bir “durum”un adı değil ki bu “durum” ile şöyle-böyle nispeti olanlar Aydınlı sayılsınlar.. Aydın salt bir coğrafyanın sınırları içinde bulunanlar sırf muayyen sınırlar içinde bulunmalarından ötürü Aydınlı olabilsinler.
Aydınlı demek bir coğrafyada bağlı olmak ise coğrafya dediğimiz bu “hacim” zaman içinde oluşmuştur. Aydın, zamanın devinimleriyle şekillenir, zamanla tanımlanabilir ve “fark-u temyiz” edilebilir bir özgünlük kazanır.
Bu bakımdan Aydınlı olmak demek, Aydın’ı tanımak, onunla tanışmak, onu anlayıp kavramak, Aydın’ın geçmişini, tarihini ve bu “Tarih ülkesini” “dersaadet” kılan özgünlüklerini tanımak/bilmek demektir.
Hakiki Aydınlılar ise her şeyden önce gövdelerini Aydın’ın bu kutsal topraklarında eritenler; Aydın’ın bu aziz toprağında ebedi ikameti seçenlerdir.
Aydınlı olmak, Aydınlıları tanımak için bu topraklara baş koyan; terlerini, gözyaşlarının ve kanlarını bu aziz vatanın “istiklali ve istikbali için” bu topraklara akıtan ”atalarımızı” tanımalı, onlar aracılığıyla bu tarih ülkesinin tarihiyle ve kültürüyle kaynaşmalı ve bu tarihe yaslanmalıyız. Tarihin oluşturduğu bu şehre bir nispetimizin olamayacağını bilmeliyiz.
Aydınlı olmak demek, “kent dostu” olmak demektir. Sıradan hayatlarımızı, evlerimizi, çalışma mekânlarımızı, sokaklarımızı mahallerimizi, içinde yaşadığımız kenti çevreleyen tarihimizi seyrettiğimiz bir film olarak değil; kendimizin de aktörleri olduğu süreklilik taşıyan bir varoluş, içinde yaşadığımız bir devinim olarak kavramak demektir.
Aydınlı olmak demek, bu kentin içinde bizi kavrayan tarihsel ve kültürel doku ve miras ile “hemhal” olmak; bu tarihin içinde “yer almak” demektir. Böyle olunca Aydın’ın geçmişine ve özgün tarihine ve geleceğimize bakışımız da değişecektir. Tarihini soyut, toplumsal hayattan ve gerçeklikten uzak olgular olarak anlamak yerine tarihle güncel yaşantımız ve geleceğimiz arasın da anlamlı bir ilişki kuracak kendi özgün paradigmasını yaratarak “Aydınlı” olacağız.”
“Aydınlılık bilincinin” gelişmesi insanın kendisini bu toprakla ait olduğunu duyumsaması ile başlar.
Bu durum ancak insanın yaşadığı yeri geçmişi ile sevmesiyle mümkün olabilir.
Aydınlılık bilinci doğduğu yetiştiği veya yaşamına katıldığı şehrin, beldenin sokağının tarihini, kültürel varlıklarını ve yanı başındaki geçmişi tanımakla, bilmekle anlamakla başlar.
İşte o vakit bir insan açısından içinde yaşadığı coğrafya ve mekân çok farklı anlamlar taşıyacak; çok daha sıcak bir şekilde kendisini kucaklayacaktır.
Geçimini sağladığı, eğitim gördüğü kent onun için çok daha anlamlı olacaktır.
İnsan kendisini, kendi tarihinin ve kültürünün estetik bütünlüğü içinde hissedecektir.
Öte yandan insanın çevresine bakışındaki bu değişim herkes de olmasa bile pek çok kişide bulunduğu kentin tarihsel, kültürel ve estetik dokusunu koruma, sahiplenme ve bu doku içinde mutlu yaşama bilincini geliştirecektir.
Aydınlı olmak demek bulundukları bölgeyi, kenti; yaşadıkları köyü ve çevresini seven insan demektir.
Özgün bir Aydınlı, yaşadığı çevreyi içinde yaşanabilir hale getiren, yaşadıkları mekânların tarihsel ve kültürel geçmişlerine kentsel gelişimin çağdaş unsurlarını da katarak olumlandırıp zenginleştiren, güzelleştiren insandır.
Aydınlı olmak demek, binyıllarla buluşarak, bin nesillerle kucaklaşmak demektir. Bu diyarın belleğinde ve bu topraklarda “iz bırakmak” demektir.
SON SÖZ:
Gelin “Aydınlı” olalım ki gözümüz “Aydın”, gönlümüz “aydınlık olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.